Kişinin psikiyatrik durumu ile mahkemede iddia edilen konu yada suçu arasındaki ilişkiyi inceleyen dal Adli
Psikiyatri ile ilgilidir. Eğer mahkeme konusu olan bir durumda bireyin ruhsal durumu onun mahkemede söz
konusu olan davası İle bağlantılı ise hukuk açısından kişinin ruhsal durumunun adli sürecini ne kadar
etkilediğinin araştırılıp karar verilmesi gerekir. Akıl hastalıkları dediğimiz ve kişinin mantıklı düşünmesine ve
karar vermesine engel olan hastalıklarda, birey farkındalığı olmadan kendini yada başkalarını tehlikeye atan
durumlar oluşturabilir.
Örneğin karşısındakinin kendinin düşmanı olduğunu düşünen bir psikotik hasta ( örneğin şizofren ) ,bu
kişiyi kendine zarar verecek düşmanı olarak görüp ona saldırabilir Aslında saldırıya uğrayan kişinin hiçbir
suçu yoktur ve bir düşmanlık ya da kin beslememektedir .Aynı şekilde şizofren olduğundan dolayı düşüncesi
ve akıl yürütme mantığı bozulmuş olan kişi de suçlu değildir Çünkü hastalığının etkisiyle karşısındakini
düşman olarak görüp ona saldırmaktadır.
Bu durumlar dışında bireyin psikiyatri durumu örneğin aile mahkemelerinde de söz konusu olabilmektedir .
Boşanmakta olan bireylerden bir tanesi diğerinin ruhsal sağlığının ve psikiyatrik durumunun evliliği bozduğu
ve bundan dolayı da boşanmaya götürdüğünü iddia edebilir. Sadece bu iddia olarak kalmaz boşanmada
mahkemenin kararını ve çocukların velayetinin alınması durumunu etkileyebilir Yine yaşlı bir bireyin yaşlılık
ve bundan dolayı hafıza kayıplarına bağlı ve kendi mallarını idare edemeyişine bağlı yaptığı yanlış kararlar da
mahkeme konusu olduğunda yine adli psikiyatrinin alanına girmektedir.
Bazen de kendini idare edemeyen bireyin haklarının korunması ve ona yön gösterilmesi için vesayet makamı
dediğiniz kişinin adına onların yönetimini sağlayacak bir kuruma da ihtiyaç duyulabilir. Bu durum da
mahkemenin karar vermesi gereken bir konudur Tüm bu konular çok net olmayan gri alanları da
içermektedir yani çıkar amaçlı karşılıklı açılan davalarda bir birey ya da kurum diğerinin psikiyatrik rahatsızlığı
üzerinde hak iddia etmeye kalkabilir. İşte adli psikiyatrinin görevi de bireylerin değerlendirilerek bir taraftan
mahkemenin karar vermesine yardımcı olmak diğer taraftan da psikiyatrik rahatsızlığı dolayısıyla bir hastanın
mağdur olmasını engellemektir.
Adli Psikiyatrinin bir diğer görevi de akıl hastalığı dolayısıyla suç işlemiş hastaların yarı hastane yarı cezaevi
tarzında yüksek korumalı ortamlarda tedavilerinin sağlanması ve kişisel özgürlüklerini kazanacakları zaman
tehlikeliliklerinin değerlendirilerek toplumun da korunmasını sağlamaktır. Maalesef bazen dava vekillerinin de
tam olarak bilmediği konu , bir kişinin psikiyatri bozukluğunun olmasının demek onun her durumda
mahkeme önünde dezavantajlı olduğu anlamına gelmediğinin bilinmemesidir. Zaman zaman karşılaşılan bir
durum herhangi bir psikiyatriste ya da psikiyatri hastanesine başvuran bir bireyin davada rahatsızlığı
dolayısıyla haklı olamayacağının iddia edilmesidir. Halbuki bir kişinin psikiyatrik rahatsızlığının olması demek
onun bu rahatsızlık dolayısıyla yaptığı bütün eylemlerin hastalığı ile bağlantılı olduğu anlamına
gelmemesidir. Aslında kişilerin olmayan ya da olduğu iddia edilen psikiyatrik rahatsızlıklarla itham edilmeleri
de hukuken karşılığı olan bir durumdur.
Her bireyin medeni ehliyeti dediğimiz kendi haklarından faydalanabilmesi hakkı vardır. Mahkeme konusu
olsa bile psikiyatrik rahatsızlığı dolayısıyla itham edilen , mahkeme konusu olan durumda ruh sağlığı
sorgulanan ve kendi kendini yönetemediği iddia edilen bireylerin durumlarıyla ilgili raporu yazan ve sağlayan
psikiyatristlerin yaptığı iş adli psikiyatridir. Adli psikiyatri, mahkemenin ve hakimin karar verirken bir bilirkişi
olarak psikiyatri doktorunun sunduğu raporu da göz önüne alarak hukukun uygun karar vermesine yardımcı
olur.
|