Halk arasında asosyal (içe kapalı) kişilik ile anti-sosyal (psikopat) terimleri bazen birbirine karıştırılabilmektedir. Psikopat terimi 1923’ten itibaren Schneider tarafından bugünkü anlama yakın olarak tarif edilmiştir.
Kısaca anti-sosyal kişilik bozukluğu olanlar; toplum kurallarına uymayan, sorumsuz, aldatıcı, başkalarının haklarını hiçe sayan, kontrolsüz, sinirli ve geleceği düşünmeyen bireylerdir.
Çoğunun geçmişinde problemli ya da parçalanmış aileler vardır. Cezalandırıcı ve sert ama duygusal olarak zayıf ailelerde yetişirler. Çocukluk çağında ve ilköğretimde davranım problemleri başlayıp, ergenliğe doğru okuldan kaçma ve uyuşturucu denemesine doğru giderler. Kontrol edemedikleri davranımları nedeniyle emniyet güçleri ve adalet kurumları ile erken yaşta tanışırlar.
Agresifdirler ve bir işte tutunamadıklarından sık sık işsiz kalırlar. İlişkilerinde karşılarındaki kişiyi aldatma eğilimleri yüksektir. İçten olmayan bir samimiyetleri, kendilerini aşırı beğenmişlikleri, sürekli yalan söyleyen ve her şeyi kendilerine göre yapan bir yapıları vardır. Vicdani tarafları zayıftır. Acımasız olurlar ve sorumluluk hissetmezler. Kuralları bozarlar ve heyecan peşindedirler.
Toplumun % 1’i anti-sosyal kişilik bozukluğudur. Yaşlandıkça anti-sosyallik geçmez, sadece saldırganlıkları azalır ama hep sorun yaratan karakterleri aynı şekilde devam eder.
Psikopat (Anti-sosyal) bireyler toplumdan ya da karşısındakinden istediğini aldıkları sürece iyidirler. Evliliklerinde eşlerini yalanları ve şiddet eğilimleri ile kontrol ederler. İlişkilerinde dengeli bir beraberlikten çok, anti-sosyalin isteklerine hizmet eden bir eş vardır.
Bütün bu sorunlarından ve zarar verici yapılarından dolayı, yıllar geçtikçe kendilerini tek başlarına ve terkedilmiş bulurlar. İlişkileri bozulur ve istenmeyen kişi konumuna düşerler. Bağımlılıklar ve uyumsuzlukları bir kısmını yaşamda köşeye sıkıştırdığından intihar etme eğilimleri yüksektir.
|